Posted in books, Turkey

Mahfi Eğilmez’den “Değişim Sürecinde Türkiye”

İtiraf etmeliyim ki bu kitaptan çok şey öğrendim. Hem tarihimize hem insanımıza hem de kültürümüze dair. Şimdi her şey çok daha açık ve net. Altını çizdiğim o kadar önemli nokta var ki, hepsini buraya sığdırmam imkansız. Ama en can alıcı noktalarından kesinlikle bahsedeceğim. Bence bu kitap, ders mufredatlarina alinip okullarda okutulmali.

Bu muhteşem kitap 6 ana bölümden oluşuyor:

  1. Değişim
  2. Yirminci Yüzyılın Öncesi ve Sonrası
  3. Yirmi Birinci Yüzyılın Getirdikleri
  4. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne
  5. Türkiye’deki Değişimin Sosyo-Ekonomik Analizi
  6. Geleceğe Bakış

Bir zaman makinesi dusunun. Ben surucu koltugundayim, sizde arka koltuga atlayin, Turkiye’nin neden bugun geldigi yerde oldugunu hep birlikte gecmise yolculuga cikarak anlamaya calisalim!

zaman makinesi

Oncelikle degisimi tanimlayalim. Paradigma, mevcut durumda bir alan icin gecerli olan kural ve yaklasimlarin tamamini ifade eden model. Eger bu kural ve yaklasimlarda temelli bir degisiklik ortaya cikmissa, buna paradigma degisikligi ya da paradigma kaymasi deniyor. Boyle bir degisimin ortaya cikmasina karsin eski modeli korumaya yonelik tavir gosterenlerin de paradigma felcinin etkisi altinda kaldigi kabul ediliyor.

Turkiye’nin 2000’lere gelinceye kadar dis politika alanindaki paradigmasi ‘Yurtta baris, dunyada baris’ politikasiydi: ‘Kavgaya karisma, disaridan bak ve gerektiginde arabuluculuk yap’.

Turkiye dis politikasinda paradigma 1990’larda Sovyetler birligi dagilinca basladi, ama asil  desisikligi 2000’lerden itibaren olustu ve Turkiye, Amerika’nin tesvikiyle Ortadogu agirlikli bir bolgesel liderlige soyundu.

Donusum, paradigma degisiminden daha kapsamli ve koklu bir degisimi ifade ediyor. Paradigma degisimi: anlayislar, kabuller sisteminin degismesini anlatirken donusum, bu paradigma degisiminin ardindan gelen yapisal gelisimi de kapsiyor. Ornegin, Ataturk’un yaptigi reformlar, mesela kadin erkek esitligine iliskin adimlar bir paradigma degisimiydi. Bunun toplum tarafindan benimsenmesi ve kadinlarin gercekten erkeklerle esit konuma yukselmeye baslamasi ise donusumu ifade ediyor. Her paradigma, donusumle sonuclanmayabilir. Sistemin yeni paradigmaya ayak uydurabilmesi lazim. Mesela Iran, ikinci dunya savasindan sonra Ataturk reformlarina benzer paradigma degisikligine gitti ancak 1979 ta eskiye geri donduler cunku paradigmayi donusume ceviremediler. Asagidaki Fotografta ustte bugunun Iran’ini, asagida ise 1942-1979 Iran’ini gorebilirsiniz.

ZAMANDA YOLCULUK

1648: Avrupa’nin buyuk devletleri ‘Otuz Yil Savaslari’ na son veren ‘Vestfalya Antlasmasi’ yasamimizda yer eden bircok kavram ve kurumun dogusuna kaynaklik eden bir antlasmadir. Bu antlasmayla birlikte Avrupa, modern caga gecis yapti: din ve devlet isleri birbirinden ayrilmaya basladi, egemenlik, sinirlar, baska bir devletin icislerine karismama ve elcilik gibi kavramlar dogdu. Insanlar birbirlerinin sinirlarina saygi duydukca ‘ulus kavrami’ ortaya cikti.

1789: Fransiz Devrimi sonrasi Ulus Devlet dusuncesi iyice one cikti: Feodal yapinin yikilmasi ve ekonomide kapitalist sisteme gecilmesi de asagi yukari ulus devlet modeline gecis donemine denk gelir.

1789: Fransiz Devrimini ‘Sanayi Devrimi’ izledi. Fransiz Devrimiyle baslayan paradigma degisimi onu izleyen yapisal donusumlere yol acmistir.

Osmanli Imparatorlugu bir ‘Ummet Devlet’ idi. Hic bir zaman Ulus Devlet olmadi. Osmanli devletine bagli Avrupali kralliklar din farkliligi nedeniyle bu ummet devletinin hic bir zaman bir parcasi, bir unsuru olmamislar, bu karalliklarin halklari da kendilerini bu devletin halki olarak gormemislerdir.

1829: Mora Ayaklanmasi ile Osmanli Imparatorlugu’na karsi ayaklanarak kendi bagimsiz devletini kuran ilk ulus Yunanlilardir. Ardindan Balkan halklari tek tek Osmanli’dan koparak kendi ulus devletlerini kurmayi basardilar.

1923: Osmanli Imparatorlugu’nun yikilisiyla birlikte Turkler de kendi ulus devletlerini, Turkiye Cumhuriyeti’ni kurmayi basardilar.

DUNYADAKI EKONOMIK DONUSUMLER

1800’lere gelinceye kadar dunya’ya hakim olan sistem merkantilizmdi (disa kapali, korumaci ve mudaheleci bir ekonomik yaklasim). Bugunki kuresel sistem ise kapitalizm.

Sanayi devriminin en onemli donusumlerinden birisi, esnaftan (zanaatkar, atolye uretimi yapan yari sermayedar yari emekci) sanayi ve ticaret burjuvasi yaratmis olmasidir. Zamanla atolyeler fabrikalara donustu ve onceleri esnaf burjuvasi iken zaman icinde, kusaklar degistikce sanayi ve ticaret burjuvasina donustu. Boylece aristokrasinin karsisinda guclu bir yeni sinif dogmus oldu.

1970’lerde baslayan otomasyon (Insansiz uretim) ve onu izleyen dijital devrim, sanayi kapitalizmini cok daha hizli bir buyumeye itmistir.

Osmanli Imparatorlugu’nda temel ekonomik guc, tarim ve sanayiydi. Sanayiden kastimiz kuskusuz esnaf duzeyinde sanayidir. Asagida Osmanli zamanindan esnaf fotolarini gorebilirsiniz

This slideshow requires JavaScript.

Osmanli Imparatorlugu tarima ve esnaf uretimine dayali yapisini degistirebilecek bir donusumu yasamadi. Ise alinan ciraklar, usta yaninda meslegi ogrenirler, yetismelerini tamamladiktan sonra esnaf birligine kabul edilirlerdi. Ise giren ciraklara, meslegin inceliklerinin ogretilmesinin yaninda, ahlaki ve dini degerlerin ogretilmesi de konu olurdu.

Avrupa’da sanayi devrimine giden yol ve sanayi devrimi sonucunda sanayi ve ticaret burjuvazisine donusen esnaf, Osmanli Imparatorlugu’nda boyle bir donusum yasayamadi. Cunku bu donusumun olabilmesi icin Avrupa devletlerinde oldugu gibi Osmanli imparatorlugu’nun da  aydinlanma cagina girmesi, egitim sistemini degistirmesi, kesiflere ve icatlara acik bir topluma donusmesi gerekiyordu. Bunlarin hic biri olmadi. Olmamasinin bir cok nedeni var kuskusuz ama temel neden, imparatorlugun bilimden uzak kalmasidir. Yuzyillar once medreselerinde okuttugu bilimlerin cogunun yerine din dersleri koyan Osmanli Imparatorlugu, bilime ilgisini kaybetti. Bu yapi, imparatorlugunun sanayi devrimine girememesinin temel nedenlerinden biridir. Sanayi devrimine giremeyen Osmanli Imparatorlugu, tipki ummet devlet yapisini kaybettigi halde ulus devlet yapisina gecemedigi gibi, merkantilist yapidan kapitalizmine de gecemedi. Daha cok kapitulasyonlarin etkisi altinda yabanci devlet tuccarlarinin ve finans uzmanlarinin gudumunde hareket etmek zorunda kaldi.

Dunyadaki Krizler ve Turkiye’ye Etkileri

1918 – Birinci Dunya Savasi sona erdiginde Versailles Antlasmasi Almanya’yi agir savas tazminatlarina mahkum etti. Almanya’nin mali bunalimi Hitler’in ve Nazilerin Almanya’da iktidara gelmesine zemin yaratti.

Birinci Dunya Savasi, Osmanli Imparatorlugu’nun sonunu getirdi. Bunda eskiden hocalar esliginde bilim, dil, sanat, kultur egitimi alan sehzadelerin ilerleyen donemlerde kafes arkasinda yetirstirilmeye baslanmasinin da onemli etkisi vardir. Fatih Sultan Mehmet’in bilgisi, gorgusu, dunya gorusuyle son donem padisahlarinin bilgisi, gorgusu ve dunya gorusu arasinda daglar kadar fark vardi.

Osmanli, yikilisindan 70 yil kadar once “Avrupa’nin Hasta Adami” benzetmesiyle tanimlaniyor, topraklarinin nasil paylasilacagi hesaplaniyordu.

1929- Kapitalizmin yasadigi ilk kriz 1873’te Viyana Borsasi’nin cokusuyle olmustur. Turkiye, Batili gelismis ulkelerin finansal altyapisina sahip olmadigi icin bundan cok etkilenmemistir. Ikinci buyuk kriz, ‘Buyuk Depresyon’ 1929 yilinda milyonlarca insani isinden etmis, ulkelerin milli gelirlerini geriletmis, ekonomileri kucultmus karsilikli ticareti sekteye ugratmistir.

Turkiye, Cumhuroyet’in emekledigi, hala Osmanli borclarini odemeye calistigi yillardi. Bir de Lozan Antlasmasiyla kaldirilan kapitulasyonlarin karsiliginda uygulamaya soz verdigi serbest ticaret (ithalati kisitlamama) baskisi altindaydi. Ama sansliydilar ki bu antlasmanin taahhut suresi 1929’da bitiyordu. Bu surenin bitmesiyle, daha mudaheleci bir politikayi uygulayan Turkiye, Turk Parasini Koruma mevzuati’ni yururluge koydu, dis ticaretini duzene soktu, sanayilesme icin plan yapti ve bu alanda ilerlemeler sagladi. Boylece dis borclanma yapmadan carklari dondurebiliyordu artik.

1945 – Ikinci Dunya Savasi sona erdiginde, Avrupali devletler buyuk guc kayiplarina ugramisti ve bu savastan 2 dev cikmisti: ABD ve Sovyetler Birligi.

Turkiye, ikinci Dunya Savasi’na girmedi. Bunun temel nedeni, Ataturk’un temel gorusleri arasinda yeralan ‘yurtta baris, dunyada baris’ yaklasimini temel ilke edinmis olmasiydi. Sava girmese de, Turkiye savasin olumsuzluklarini yasadi. Savas hazirligi yapmak zorunda kaldi ve bu sanayi planlarinin rafa kalkmasina neden oldu, enflasyonu yukseltti, butce aciklarini arttirdi. Bu donemde cikan iki yasa hala bugun tartisilmaktadir: Azinliklarin vergilendirilmesi amaciyla cikarilan ama sonradan piyasadaki etkilerini azaltma amacina donusen ‘Varlik Vergi yasasi’, ve piyasaya devlet mudahelesine gecise kapi acan ‘Milli Korunme Yasasi’.

Savasin getirdigi butun olumsuzluklara ragmen bu donemde Koy Enstitulerinin kurulmasi onemli bir girisimdi. Asagida o zamanlarin  koy enstitulerinin fotograflarini gorebilirsiniz.

This slideshow requires JavaScript.

1957 – Ikinci Dunya Savasi’ndan sonra dunya iki devin soguk savasina tanik oldu. ABD ile Rusya arasinda ya da kapitalizm ile sosyalizm arasinda amansiz bir mucadeleye sahne oldu. 4 Ekim 1957’de Sovyetler Birligi uzaya ilk araci gonderdiginde (Sputnik 1) yalnizca Amerika degil, butun kapitalist dunya ayni telasa kapildi: Ruslar uzayi ele gecirirse oradan dunyaya egemen olabilirlerdi. Bunun ardindan NASA kuruldu ve Amerika egitim sistemini ve mufredatini bastan asagiyeniledi. Fen bilimlerine agirlik verilmeye baslandi. Uzay projelerine ayrilan mali kaynaklar arttirildi.

Soguk savas 90’larin basinda kuresellesme modasiyla silindi gitti. Yarisa onde baslayan Sovyetler, Amerika’nin Ay’a adam indirmesiyle geriye dustuler. Sonra da fark iyice acildi. Bir cok neden var kuskusuz ama en onemli nedenlerinden biri Sovyet sisteminin elektronik devrimi tam olarak yakalayamamasidir.

Turkiye’nin Amerika ve Avrupa’ya Yaklasmasi

Sovyetler Birligi, Ikinci Dunya savasi baslangicinda bogazda ve sinirda bazi insiyatifler istemis, Turkiye hayir demisti. Savastan sonra Sovyetler Birligi bu kez de Kars ve Ardahan’in kendilerine birakilmasini istedi. Bu gelisme Turk Dis Siyasetinde en onemli kirilma noktalarindan biridir. Bunun sonucunda Turkiye, Sovyetler Birligi karsisinda yalniz kaldigini hissederek Avrupa ve ABD’ye yaklasmaya yoneldi. ABD, Sovyetler Birligi’ne Turkiye’ye yonelik bu isteklerine karsi bir nota verdi ve Akdeniz’e savas gemilerini gonderdi. 1947’de kabul edilen Truman Doktrini’nin ardindan Turkiye’ye Marshall yardimi yapilmaya baslandi.1948′ de ABD ile ekonomik is birligi Anlasmasi imzalandi. 1949 yilinda Turkiye, Avrupa Konseyi’ne girdi. Boylece ABD ile Avrupa devletlerinin olusturdugu Bati blokuna katilmis oldu. Turkiye NATO’ya da uye olmak istiyor ancak Ingiltere’nin muhalefeti yuzunden giremiyordu. Haziran 1950’de Kore Savasi cikip da Turk hukumeti Kore’ye asker gonderince bu muhalefet kalkmis oldu ve 1952 yilinda Turkiye NATO’ya uye olarak Bati blokundaki yerini netlestirdi.

Buna karsilik Bati bloku Turkiye’yi yaninda tutmakla birlikte hic bir zaman tam olarak arasina almadi. Bunun en tipik ornegi Gumruk Birligi Antlasmasi’nin yapilmis olmasina karsin Turkiye’nin Avrupa Birligi uyeligine alinmamasidir.

EKONOMIK KRIZLER

1990’lardan itibaren kuresellesmeyle birlikte Turkiye de kapitalizmin daha etkin hissedildigi bir modele dogru yavas yavas ilerledi. Ne var ki bu gidis, ekonomi yaninda demokrasi, yargi bagimsizligi, hukukun ustunlugu, erkler ayrimi, ozerk universite, bilime dayali egitim gibi sosyal ve siyasal alanlardakiileri standartlarla desteklenemedigi icin varilan nokta cogu gelisme yolundaki ekonomide oldugu gibi ‘Ahbap Cavus Kapitalizmi’ oldu.

Turkiye 1990’lardan bugune kadar ikisi kendi yonetim kusurundan, birisi de kuresel sistemin kusurundan kaynaklanan 2 ekonomik kriz yasadi: 1994, 2001 ve 2008 krizi.

2008
2008 Krizi

200122001

1994
1994 Krizi

 

1994 ve 2001 krizlerinden IMF destegiyle cikti. 2008 Kuresel krizin etkisini de IMF destegi olmaksizin atlatmayi basardi.

Turkiye, sadece 2001 krizinden sonra yapisal reformlari yasama gecirdi. Bankacilik sektoruyle ilgili bir cok duzenleme yapti. Kamu mali disiplinini saglamak yonunde de duzenlemeler yapti. Bunlarin sonucu olarak ekonomi daha saglikli bir yapiya kavustu. Ancak, bu duzenlemelerden sonra Turkiye hic bir konuda yapisal reform yapmadi. Oysa ekonominin sosyal, siyasal ve okonomik alanda bir cok yapisal reforma ihtiyaci var. Bunlarin arasinda:

  • Egitim sisteminin bilim temeline oturtulmasi
  • Yargi bagimsizligi
  • Demokraside daha ileri adimlar atilmasi
  • Universitelere ozerklik verilmesi
  • vergi sisteminde dolayli vergilerin agirliginin azaltilmasi,
  • Tesvik sisteminin dogru kullanilarak yerli uretimin rekabetci bir bicimde gelismesinin saglanmasi
  • Enerjide yerli kaynak kullaniminin arttirilmasi ve dolayisiyla cari acigin dusurulmesi.

Ahbap Cavus Kapitalizmi

Kapitalizmin temelini olusturan serbest piyasa ekonomisinin ozelliklerini tasiyor gorunen ama aslinda siyasal iktidara yakinliklari olanlara farkli ve ozel uygulamalar yapan ekonomik sisteme ahbap cavus (es dost) kapitalizmi adi veriliyor.

Yasal olmayan ya da kurallara aykiri isler bir veya birkac alanda bir veya birkac kez tekrarlaniyorsa buna ahbap cavus kapitalizmi yerine yolsuzluk demek daha dogru olur. Eger bu tur iliskiler sureklilik gostermeye baslamissa, siyasal iktidarla veya onun gorevlileriyle cikar iliskisine girilmeden ihale alinamiyorsa ya da kamu ihalelerini almak icin siyasal iktidarin yakininda olmak gerekiyorsa yani olay sistemlestirilmisse o zaman o ahbap cavus kapitalizmi yerlesmis demektir.

This slideshow requires JavaScript.

Ahbap cavus kapitalizminin onlenmesinin bir tek yolu var: Hukuku ustun kilmak. Bir ulkede yargi bagimsizsa yani hesap sorulabilirlik tartisilmaz bir noktaya gelmisse o ulkede ahbap cavus kapitalizmi yayginlik kazanamaz. Belki tek tuk olaylarla ortaya cikar (Amerika’daki 2008 Mortgage krizi gibi) ama sistemlesemez. Hukukun yalnizca bireylere karsi degil devlete karsi da ustun kilindigi ve hesap sordugu, siyasetcinin hic bir istisnaya tabi olmadan yargi karsisina cikabildigi yerlerde denetimler dogru yapilir, onlemler alinir ve ahbap cavus kapitalizmi yerlesemez.

Ornek: 2014 yilinda Manisa’nin Soma ilcesinde komur madeninde yasanan ve 301 iscinin olumuyle sonuclanan facia, ahbap cavus kapitalizminin bir urunu. Siyasal iktidarla ve kamu gorevlileriyle ic ice oldugu icin yeterince denetlenmeyen ve bircok eksikligine ragmen calistirilmaya devam edilen bir maden ocagi isletmesi sonucta bir facianin ortaya cikmasina yol acti. Olaydan once hic sesi cikmayan sendika, olaydan sonra bile sesini cikaramadi.

188_7maxresdefault (1)

Turkiye’nin Sosyokulturel Yapisindaki Degisim

Bazi ulkeler buyuk cogunlugu ayni irk, din ve ulusal kimlige sahip bireylerden olusuyor. Bunlarin birarada yasamasi, birbiriyle anlasmasi cok daha kolaydir. Cunku inanc, gelenek, aliskanlik uclemesi bu toplumu olusturan kisilerde birbirine cok yakin noktalardan gecer.Almanlar, Italyanlar, Yunanlar boyledir. Dolayisiyla bu toplumlari olusturan bireylerin birbiriyle kavgaya, savasa girme olasiligi dusuktur.

Bazi ulkeler de karisik toplumlardan olusur. Sorun yasama riskleri yuksektir. Buna ragmen, ulsu devlet yapisina sahip devletler kurmus olan bir cok ulke farkli inanc, gelenek ve aliskanliklara sahip gruplari ayni toplum icinde birarada tutmayi bir sekilde basarabiliyor. Ornegin Ingiltere, Iskocya, Galliler ve Irlandalilari birarada tutabilen birlesik krallik. Ama baska tarafta sorunlar olmuyor degil: Yugoslavya mesela, 1990’lardan itibaren 7 parcaya bolundu:Sirbistan, Hirvatistan, Bosna-Hersek, Makedonya, Slovenya, Karadag, Kosova. Her biti kendi ulus devletini kurdu.

Turkiye, farkli farkli irklardan (Turk, Kurt, Arap, vb.) farkli mezheplerden (Sunniler, Aleviler ve daha az sayida olmak uzere Ermeniler, Suryaniler, Hristiyanlar, Yahudiler, vb) ver farkli bolgesel kimliklerden (lazlar, cerkezler, vb) gelen bireylerin olusturdugu gruplara sahip bir ulke. Bundan 50 yil oncesine gelinceye kadar cesitli baskilar nedeniyle Turk olmayanlar ulusal kimliklerini, Sunni olmayanlar da dinsel kimliklerini aciklayamiyordu. Dolayisiyla Turk toplumu, disardan bakildiginda, sorunsuz bir toplum gibi gorunuyordu.

Bugun artik Turk-Kurt ayrimi, sunni-Alevi ayrimi dile getiriliyor ve kimligin temel ogesi olarak ortaya konulabiliyor. Ozellikle Turk-Kurt ayriminin rahatca ortaya konmasiyla birlikte Kurtlerin ayrilik istekleri de gun yuzune cikti. Turkiye’de Turklerden sonra en buyuk topluma sahip olan kurtlerin bir bolumu kendi ulus devletlerini kurmak istiyorlar.

Bugun Turkiye, bundan daha da tuhaf bir durumla karsi karsiya: Bolgesel kimlik farklililari ve dine bakis acisindaki farkliliklar son derece buyuk bir kopmaya yol aciyor. Turkiye, bolgelere, kentlere, semtlere gore farkli kimliklere sahip insanlardan olusuyor. Hepsi musluman gibi gorunen buyuk cogunluk, kendi icinde seriat isteyenler ve laikligi savunanlar olarak ikiye ayriliyor. Sonra bu ayrilanlar kendi iclerinde parcalara bolunuyorlar. dinsel devlet yonetimi konusunda ayni dusunceyi savunuyor gibi gorunen tarikatlar is iktidar meselesine gelince kavgaya giriyorlar. Ayni evde yasayan insanlar arasinda bile bolunmuslukler var.

Bu cerceveden bakildiginda Turkiye, bugunku yapisiyla hic bir topluma benzemiyor.

This slideshow requires JavaScript.

Ahbap Cavus Demokrasisi

Ozellikle gelismekte olan ulkelerde bir cok demokrasi ilkeleri anayasa ya da yasalarda yer aldigi halde uygulanmaz: Secimler gorunurde kurallara ve ilkelere uygun bicimde yapilir. Kuvvetler ayrimi var gibi gorunur. Yasalar gorunurde herkese esit uygulaniyormus gibidir. Cogunluk, azinliga saygi duyar gibi gorunur. Ama bunlarin hic biri gercek anlamda soz konusu degildir. Yasama, yurutmenin dediklerini yapar, yargi da bu yolla yurutmenin emrine girmis olur. Secimler gercekten yapilir ama secimlerde hileler olur. Bu hileler yargiya goturulur gibi gorunse de yarginin bagimsizligini yitirmis olmasi nedeniyleaykiri bir karar vermesi mumkun olmaz. Karsi goruse saygi gosteriliyor gibi gorunse de gercekte boyle bir durum soz konusu olmaz. Yani demokrasi rejiminin temelini olusturan ilkeler uygulanir gosterilir ama uygulanmaz.

Bu ulkelerde bir suru yolsuzluk, haksizlik, yasa disi uygulama gorulebilir. Be var ki iktidar partisi iktidarda kalmaya devam ettigi surece , yarginin bagimsiz olmamasi basta olmak uzere bir cok sebepten, bu uygulamalarin hesabi sorulamaz. Gelismis demokrasinin egemen oldugu ulkelerde parti iktidarinin ve uyelerinin yapmis oldugu yolsuzluklar iktidar surecinde ortaya cikarilir ve hesabi sorularak cezalandirilir. Esasen iktidarda iken hesap sorulamamasi ayricaligi, iktidardaki partinin iktidardan ayrilmamak icin her seyi yapmasinin da temel nedenini olusturur.

Avrupa Birligi Bizi Neden Istemedi?

2004 yilinda AB, o zamana kadar ayak surudugu iliskilerini hizlandirarak Turkiye ile tam uyelik muzakerelerini baslatma kararini onayladi. Ne varki zaman ilerledikce Turkiye’deki hareketin demokrasiyle o kadar da ilgisinin olmadigi, askerin gucunun zayiflatilmasinin sivil gucleri egemen kilmaktan cok din destekli bir ahbap cavus kapitalizmini ve ahbap cavus demokrasisinin pekistirmek  icin altyapi olusturmaya yonelik oldugu yolunda Bati’da kuskular uyanmaya basladi. Bu kuskularin artmasiyla birlikte AB, Turkiye’nin uyeligi meselesini geciktirmeye yoneldi. Bugun geldigimiz noktada Turkiye, iki yuzyildan beri aralarina girmeye calistigi Avrupali ulkelerle tarihinin en kotu iliski donemine girmis bulunuyor.

Amerika’nin Buyuk Orta Dogu Projesi ve Turkiye’nin Odedigi Bedel

ABD, kendisine rakip olabilecek Rusya gibi ulkelerin onunu kesmek, bir yandan da enerji deposu konumundaki bolgede soz sahibi olabilmek icin Ortadogu’ya ozel bir onem vermektedir.  Boyle bir duzenlemede isi organize edecek devlet olarak Israil, bolgedeki ulkeler icin model alinacak ulke ise Turkiye olarak belirlenmistir.

Ilk asamada Turkiye’nin Bati’yle iliskileri saglamlastirilmaya baslandi. AB ile muzakerelerin baslamasi bu asamadaki donum noktasidir. Ikinci onemli asama olarakTurkiye’ye G 20 ulkeleri arasinda yer verildi. Boylece Turkiye’nin itibari yukseltilmis oldu.

Sonra Turkiye’nin islami kimligi one cikartilmaya baslandi. Cunku Turkiye o zaman kadar laik kimligiyle one cikmis tek Ortadogu ulkesiydi ve bu yonuyle Araplar tarafindan kendilerinden bir ulke olarak kabul edilmiyordu. Islam kimliginin one cikartilmasi Turkiye’nin Ortadogu halklari uzerindeki kredibilitesini arttiracakti. Buna hizmet edecek bir yontem de Israil ile iliskilerin sogutulmasiydi. Cunku Araplar, ABD yuzunden Israil’e ses cikaramiyorlar ama cikarani da icten ice destekliyorlardi.

090202_erdogan21
‘One minute!’ Crisis at Davos 2009

Turkiye’nin Israil’e kafa tutmasi, Araplar nezdinde itibar elde etmesi icin onemli bir adim olacakti. Bu proje devreye sokuldu. Buhamleler sonrasinda Turkiye’nin Araplar nezdinde eskiden oldukca dusuk olan kredibilitesi yukseldi. Araplar, Israil’e kafa tutan Turkiye modelini benimsediler ve Turkiye’ye “Dusmanimin dusmani benim dostumdur’ yaklasimi cercevesinde bakmaya yoneldiler.

Buyuk Isadamlari Neden Goruslerini Savunmadigi Iktidari Destekliyor?

Bati standartlarina gore yetismis, hukuka saygili, ulkesini seven, laiklikten yana, birlikte is yapan iki is adami dusunelim: A ve B. A ve B mevcut hukumetin yaptiklarindan mutlu olmasalar bile bu hukumetin degismemesini, begenmeseler de mevcut siyasal ortamin devam etmesini isteyeceklerdir. Cunku bu siyasal ortamin bozulmasi, hukumetin dusmesi, yeni hukumet arayislarininortaya cikmasi gibi haller, istikrarsizlik yaratacak ve finansal piyasalar; borsadan kurlara, faizlerden diger getirilere kadar kayiplarla karsilasacaktir.

A ve B buyuk bir celiski icindedirler. Bir yandan begenmedikleri, desteklemedikleri, icinde bulunan sosyal, kulturel ve hukuki ortami bozdugundan sikayet ettikleri hukumetin gitmesini istemekte, bir yandan da hukumetin gitmesinin yaratacagi boslugun olusturacagi para kayiplariyla karsilasmak istememektedirler.

A ve B’nin sayisi bir ulke nufusunda cok yer tutmayabilir. Ne var ki kararlari piyasayi fazlasiyla etkilemektedir.

Son bir kac yilda bu kadar buyuk ve sik soklar yasanmasina ragmen (17 Aralik, ISIS saldirilari, Suriye gocu, vb) piyasalarin tumuyle cokmemesinin temel nedenlerinden birisi; insanlarin kazanclariyla dusunceleri arasinda yasadigi bu celiskinin genellikle kazanclar lehine cozulmesidir.

Venezuella’dan Alinacak Ders

Venezuella, dunyanin en zengin petrol rezervine sahip ulkesi konumunda bulunuyor. Bir zamanlar bolluk icinde yuzen bu ulkenin su anda enflasyon orani %350. Peki Venezuela bu duruma nasil geldi?

2002 de bir darbe girisimi sonrasi tekrar baskanliga geri donmeyi basaran Hugo Chavez, Ulusal kalkinma fonu – Fonden adinda, tumuyle Chavez’in talimatlariyla isleyen, parlemanto’nun onayinin disinda ve denetiminden uzak bir butce disi fon kuruldu. Fonden, ulkenin petrolden gelen milyarlarca dolarlik gelirini sorgusuz sualsiz, denetimden uzak bir sekilde cesitli yatirim harcamalarina yonlendirdi. 2012’ye gelindiginde Fonden kamu harcamalarinin yarisini yapar hale gelmisti. 2005-2012 yillari arasinda 100 milyar dolar dolayinda para tamamlanamayan insaatlara harcanmis bulunuyordu. Chavez bu fondan kendisini destekleyenlere para dagitiyordu. Fonden kanaliyla bir yandan ulkenin yoksul bolgelerinde bircok hastane, okul  yapiliyordu,

Chavez, cesitli defalar referandumlar yoluyla anayasa degisiklikleri yapti. 2004 yilinda Venezuella’da kuvvetler ayriligi fiilen ortadan kalkti. Son asamada yuksek yargi da Chavez’in denetimine gectikten sonra yargi bagimsizligi tumuyle ortadan kalkmis oldu. Yargiclar, hukumete sormadan karar almaya basladilar.

Petrol ihracatindan elde edilen gelirle her sey ithal edilir oldu, uretim durdu. Petrol fiyatlarinin yuksekligi, Venezuella para birimi Venezuella Bolivari’nin asiri degerli olmasina yol acmis bu da ulkenin uretim yerine ithalata yonelik bir ekonomi haline gelmesine yol acmisti. Uretim dusunce, GSYH buyumesi durdu.

Chavez olup yerine kamon soforu Maduro gecince isler karismaya basladi. Petrol fiyatlari 100USD/varil duzeyinden 30UDS/varil duzeyine gerileyince sistem iflas asamasina geldi. Ihracattan yeterli gelir elde edemeyip, ithalati da yeterli duzeyde yapamaz oldu. Gerekli mallarin uretimi de yapilmadigi icin fiyatlar artmaya basladi. Maduro, populist politikalari degistirip onlem almak yerine, politikalari iyice one cikardi ve tavan fiyat uygulamasina basvurdu. Bu durumda mallar raflardan cekildi ve karaborsa basladi.

This slideshow requires JavaScript.

Ulkenin icinde bulundugu siyasal, sosyal ve ekonomik sikintilari gundeme getiren muhalefet liderleri degisik suclamalarla tutuklandi. Medya sansure tabi tutuldu ve elestiri yapamaz duruma geldi. Bir sure sonra medyanin buyuk bolumu el degistirerek hukumet yanlisi ellere devredildi. Bircok olayin yayimlanmasi yasaklandi. Yonetime karsi halktan gelen her tepkiyi Maduro, karsi devrim girisimi olarak nitelendirip cezalandirma yoluna gitti.

Osmanli’dan Gunumuze Turk Ekonomisi’ni Olumsuz Etkileyenler

Bilim ve Din: Bati dunyasi Protestanlarin cikisi, ronesans ve reformlarin gelisiyle karanlik ortacagdan cikip, akil ve bilimin, inancin onune gecmesinin yolunu acan laiklige dogru ilerlerken, Islam dunyasi tam tersi bir yola girip bilimi terkedip dine dondu.

Osmanli Imparatorlugu, kuskusuz bir din devletiydi. Amaci, Islam dinini yaymak, onun bayragi altinda insanlari toplamakti. Buna karsin bilime de agirlik veren bir yapiya sahipti. Bir sure bu ikili yapiyi korumayi basardi. Medreselerde din egitiminin yaninda matematik, fen ve felsefe egitimi de agirlikli olarak yer aldi.

Bizans, Selcuklu ve Orta Asya (Semerkant, Buhara) birikimi Osmanli’nin bilime bakisini ve bicim verisini en fazla etkileyen kaynaklardi. Buna ek olarak Bati’dan kovulan ve Balkanlar’a Istanbul’a ve Misir’a yerlestirilen ve cogu sonradan Musluman olan Yahudiler, basta tip olmak uzere butun alanlarda bilimsel ilerlemeye buyuk katki yaptilar.

Ozellikle Kanuni Sultan Suleyman’dan sonra Osmanli medreselerinde bilimin agirligi azaltilip dinsel egitimin agirliginin arttirilmasi ve felsefe geleneginin yavas yavas terk edilmesiyle birlikte Osmanli’nin bilimden uzaklasma sureci basladi.

Egitim Altyapisi: Eldeki en ciddi verilere gore 1897 yilinda okuma yazma bilenlerin toplam nufusa oraninin %10 dolayinda oldugu goruluyor.

1916 yilinda Osmanli Imparatorlugu’nun nufusu 19.043.000 kisiydi. Buna gore kabaca nufusun %3’u okulda bulunuyordu. Cumhuriyet’in Osmanli’dan aldigi egitim altyapisi oldukca zayif bir altyapiydi.

Ekonomik Yapi: Kapitulasyonlar, bir baska degisle diger uyruk halklarina taninan ayricaliklar, Osmanli Imparatorlugu’nun ve sonrasinda da Turkiye ekonomisinin kokunu kurutmustur.

Osmanli, dis borclanmayi ilk 1854 yilinda Kirim Savasi’nin finansmanini saglamak icin yapti: Neden 1: Osmanli, sanayi devrimine giden yola girememis, sanayi urunlerini disardan almak zorunda kalmisti. Eskiden kendi imalati malzemeyle girdigi savasa simdi Bati’dan aldiklariyla girmek zorundaydi. Neden 2: Madeni paranin yerini kagit para almisti. Osmanli, para ihtiyacini madeni parayi tagsis ederek karsilayamaz hale geldi.

industrial_revolution_hero_image-5a9ec4006edd65003631ea2d

industrial
Sanayi Devrimi ile birlikte 1900 larin baslangicinda Avrupa’da bir cok fabrika kuruldu.

historic-bw-photos-of-constantinople-turkey-in-19th-century-15d1bfa965589602818a427b73e30cffb3

esnaf2
1900 lerin basina Osmanli Imparatorlugu ise Sanayi Devrimi’ne girememis, hala esnaf ekonomisine bagimli olarak yasiyordu.

1500 ile 1700 yillari arasinda kisi basina gelirin artmamasinin nedeni buyuk olcude Osmanli Imparatorlugu’nun Ronesans, Reform ve Aydinlanma Cagi’nin disinda kalmasidir. Bati’da yavas yavas dinsel egitimden bilimsel egitime gecilmesiyle baslayan kesifler ve icatlara Osmanli Imparatorlugu’nun yabanci kalmasi ekonomisinin gelismesine de engel olmus gorunuyor.

1820 ile 1923 arasinda kisi basina gelir artisinin son derece sinirli kalmasinin altinda, Osmanli Imparatorlugu’nun sanayi devrimine girememesi yatiyor. Bati’da her gun yeni buluslar yapilir, teknolojide yeni gelismeler kaydedilirken, Osmanli Imparatorlugu bunlardan uzak kalmistir. Bu donemdeki toprak kayiplari da gelir kayiplarina yol acmislardir.

Petrol ve dogalgaz gibi para getirecek kaynaklari bulunmayan ekonomiler icin cikis yolunun bilime dayanan egitimden gectigi cok acik.

1948 Marshall Plani Ikinci Dunya Savasi sonrasi, ABD Disileri Bakani George Marshall’in Avrupa’ya yardim paketinden Turkiye’de nasibini almisti. Yalniz Lozan Antlasmasiyla kapitulasyonlardan kurtulan Turkiye bu yardimla yine Bati’nin mali egemenligi altina girdigi iddia edilmektedir. Bu donemde, Menderes’in de baskisiyla, koy Enstituleri kapatilmisti. Ayni zamanda bazi mallarin uretiminden vazgecilmis, bir cok alandaki girisim yarida birakilmis ve imam hatip okullari acilmisti. O zamanlarda Marshall yardimiyla ilkokulda tenefuslerde sari penir ve sut tozu icerek buyuyen Turk genci 20li yaslarina gelince 68 kusagi denilen bu kusak ikiye bolunecekti: Amerikaya baskaldiranlar (Deniz Gezmis kusagi) ve Amerika politikalarini destekleyenler.

1960 Darbesi Ilginc bir darbedir. Demokrat Parti’nin Marshall yardimiyla baslayan Amerikan hegomanyasina girmis ekonomi cercevesine karsi asker-sivil aydinlarin yaptigi bir darbedir. Turkiye Cumhuriyeti tarihinin en ilerici, en ozgurlukcu anayasasi bu donemde yapilmis olan 1961 Anayasasi’dir.

12 Mart 1971 Darbesi 61 Anayasasinin getirdigi ozgurluk ortami ne yazikki Turkiye’de yanlis yorumlandi. Dunyada yayilan modanin da etkisyle 68 Universite olaylari patlak verdi ve solcular sagcilar olarak ikiye bolunen gencler birbiriyle savasti. 1971 darbesi, 61 anayasasinin tanidigi ozgurlukleri rafa kaldirirken, 1960 da solcu subaylari iktidara tasiyan askeri darbe, 71’de bu kez sagci subaylari iktidara tasiyarak tuhaf bir bicim almis oldu. Darbe sonrasi ekonomik sikintilara alinan onlemler sivil yonetimde bir butun olarak devreye sokulamayinca bu karisik donem 12 Eylul 1980’de bir kez daha askeri darbeyle sona erdi.

1980 sonrasinda iktidara gelenler Cumhuriyet’in ilk kusaklarinin dis borclanmaya karsi soguk tavirlarini hata olarak gormuslerdi. Bu cercevede dis borclanma, yap-islet-devret gibi Osmanli’nin basvurup da iflasa kadar gitmesine yol acan yollara yeniden ve buyuk bir hevesle girdiler.

Cumhuriyet’i kuranlar, imparatorlugu batiran nedenlerin en basinda mali bagimsizligin kaybedilmesinin geldigini gordukleri icin cekilen bircok sikintiya karsin ulkeyi dis borclanmaya sokmamaya ozen gostermislerdir.

Bir toplum, gecmiste cekilen acilari hatirlamaz, yapilan hatalari degerlendirmezse, ayni acilari cekmeye mahkumdur. Tarihini dogru okuyamayan kusaklar, gun gelir o tarihi baskalarindan dinlemek zorunda kalirlar.

2001 Turkiye, tarihinin en buyuk ekonomik krizlerinden birine girdi. Ancak krizden cikisi, IMF nin de yardimiyla hizli oldu. Bu kriz iki onemli sonuc yaratti: 1. Isini kaybeden bircok insan icin para kazanmak en onemli deger halini aldi. Bu insanlar bunu gecmiste belki de hic bu sekilde dusunmemislerdi. 2. Krizin faturasi iktidari paylasan merkez sol ve merkez sag partilerine cikarildi. AKP’ye iktidar yollarini acti.

erdogan

AKP iktidarinin ilk 10 yillik gecmisine bakildiginda, bir cok makroekonomik gostergede duzelme oldugu gorulur. AKP iktidarinin 2012 yilindan sonraki doneminde ivme kayiplari ortaya cikti. Ozetlemek gerekirse: eldeki kamu mallarinin ozellestirilmesi, satilmasiyla kazanilan ivmeyle son 14 yilda onceki 14 yila gore GSYH’sini ve kisi basina gelirini ciddi bicimde arttirmis, buyumede potansiyel buyume oranini yakalamis,enflasyonu ve butce acigini onemli oranda dusurmus, buna karsilik ayni donemde issizlik artisini ve cari acik yukselisini kontrolden kacirmistir.

Borclanmayi bu sekilde arttirarak ve eldeki mallari satarak bu buyumeyi surekli kilmak mumkun degildir. Turkiye, Menderes ve Ozal donemlerinden sonra bu donemde de yine borclanarak ve mevcut varliklari satip paraya cevirerek ivme yakalama politikasini denemis gorunuyor.

Blogcu notu: Bu kanayan yarayi yara bandiyla kapatmak gibi gecici ve uzun vadede ise yaramayacak bir cozum gibi geliyor kulaga.

ABD Merkez Bankasi (Fed) Ekim 2017’den gecerli olmak uzere bilanco kucultme operasyonunu baslatmis bulunuyor. Bu gelismenin, Turkiye ve benzeri dis finanasmana bagimli ulkeler acisindan sikintilara neden olmasi kacinilmaz gibi duruyor. 2018 yilinda fazla etkisi olmasa da sonraki yillarda piyasada likidite azalmasi baslayacak. Bu da Turkiye gibi ulkelerin dis finansmana erisimini zorlastiracak ve pahalandiracak.

Esnafin Iktidara Gelisi

Turkiye’de gecmiste asker ve sivil burokrasi, sanayi ve ticaret burjuvazisi, tarim burjuvazisi iktidarda yer aldilar. 2000’lerde esnaf burjuvazisinin iktidara gelmesi Turkiye’deki diger kesimler icin surpriz oldu. Bu surpriz giderek soka donustu. Cunku esnaf burjuvazisi iktidarinda Turkiye’de cumhuriyetin ilanindan beri gorulmeyen degisimler yasanmaya baslandi.

Esnaf iktidari aslinda ciddi bir baskaldirinin sonucudur. Kurtulus Savasi’yla baslayan ve Turkiye’yi Bati’ya entegre etmeye yonelen baskaldiri bu kez tersine, Turkiye’yi Ortadogu’ya entegre etmeye yonelmis bir baskaldiriya dondu. Bunun sonucunda Turk toplumu pek cok acidan farkli dusunen, farkli davranan, bu farkliliklara saygi gostermeyen, birbirini anlamayan gruplara bolundu.

Esnaf Sosyolojisi: Bugun hala enaf yanina meslek ogrensin diye verilen ciraklar ‘Eti senin kemigi benim’ yaklasimiyla gonderiliyor. Usta (Baba figuru) cogu kez mutlak otorite, cirak da cogu kez kul konumunda bulunuyor. Boyle bir ortamin en belirgin ozelligi ustadan gorerek yapmak, ondan ogrenileni uygulamaktir. Bu tur bir egitim, genellikle degisime kapali, sorgulamayan insanlar yetismesine yol acar.

Butun bunlar, esnafin gelisime kapali, tutucu, dinsel degerlere bagli, bilime uzak bir ortamda bulunmasi demektir. Kentlesmenin gelismesi, zincir magazalarin ortaya cikmasiyla birlikte esnaflik yavas yavas kaybolmaya baslamis olsa da esnaf kulturunun kaybolmasi esnafligin kendisinin kaybolmasi kadar hizli olmuyor. Cunku burada bahsettigimiz esnaf kulturu, halkin esnaf olmayan tum halka yayilmis bir kulturdur. Bu kulturel altyapinin her ulkedeki gorunumu farkli olabilir. Bizdeki gorunumu:

  • Dinsel inanci en onde tutan
  • Bilime genellikle kapali
  • Dusunce ozgurlugu gibi konulara uzak
  • Demokrasiyi tam olarak anlamamis
  • Sandik ve secimi demokrasi olarak goren
  • Hukuk kurallarindan cok din kurallarina baglilik, seklinde ortaya cikiyor.

Esnaf kulturune bagli insanlar, cocuklarinin buyuklere saygili olmasini, kizlarinin kapali olmasini isteyen, ekmek parasi kazanmayi her seyden onemli goren, guzel sanatlara, tiyatroya, edebiyata fazla ilgi duymayan insanlardir. Esnaf adi altinda toparlasak da aslinda bu cerceveledigimiz grup, esnaftan cok daha buyuk bir grubu olusturuyor.

Esnaf 2000’lere gelinceye kadar gucunun tam olarak farkinda degildi. Daha cok dinsel motifleri one cikaran sag partilere egilim gosteriyor ve oy veriyordu. 2000’lerde kendi iktidarini yaratabilecegini farketti ve sahneyi aldi.

This slideshow requires JavaScript.

Turkiye’deki Degisimi Etkileyen Faktorler

Nufus ve Goc: Ilk nufus sayiminin yapildigi 1927’de Turkiye’nin nufusu 13.6 milyondu ve bu nufusun %25’i kentlerde, %75’i kirsal kesimde yasiyordu. Bugun Turkiye’nin nufusu 80 milyon dolayinda ve bu nufusun %80’i kentlerde, %20’si kirsal alanda yasiyor. Buradan anlasiliyor ki son 90 yilda hizli bir nufus artisi yasanmis ve kirsal alandan kentlere cok buyuk bir goc gerceklesmis.

Koylulukten kentlilige gecis kolay degil: Insanlar koyden kente goc edip kentlerde yerlestiklerinde birdenbire koylulukten cikip kentli olmuyorlar. Koyden getirdikleri kulturu terk edip kent kulturulerine uyum saglamalari icin yaklasik olarak 3 kusak gecmesi gerekiyor.

Uyum Saglayamama: Cogu insan goc ettikleri kentlerde gecekondular yaparak oralara yerlesmis bulunuyor. Kulturel farkliliklarin yani sira boyle egreti bir yerlesim icinde olmalari nedeniyle kendilerini gittikleri yere ait hissetmiyorlar. Oyle olunca kent kulturunu benimsemeye, oraya ait olmaya caba gostermek yerine, ait olabileceklerini dusundukleri tek yer olan camide bulusarak gelceklerini orada belirlemeye yoneliyorlar.

Dogum Kontrolu: 20. yuzyilda gelismekte olan ekonomilerde bir yaklasim cikti ortaya, az cocuk yapip ekonomiyi bozguna ugratmama. Bu akim Turkiye’de de etkili oldu. Hali vakti yerinde olmayan aileler meseleyi kadere baglayarak birden cok cocuk yaparken, durumu goreceli olarak daha iyi olan aileler, cok cocuga yeterli ve nitelikli bir egitim olanagi saglayamayacaklarini dusunerek dogum kontrolune basvurdular. Bunun sonucunda cocuklarini yeteri kadar iyi yetistiremeyecek ailelerin cok cocugu oldu ve dusuk egitim duzeyindeki nufus artti.

Kurt Meselesi: Osmanli’dan bu yana bu topraklarin onemli meselelerinden birisidir. Osmanli da Turkiye Cumhuriyeti de Kurt meselesini cozemedi. Bunun temelinde yatan sorun, Turklerin cok uzun bir sure  Kurtleri ayri bir halk olarak kabul etmemesinden, her iki halkin da agirlikli olarak Islam dinine ait olmasinin boyle bir ayrim yapmaya gerek olmadigi yorumu yapmasindan kaynaklanmis olsa gerek. Oysa Kurt halki oteden beri kendisini dinsel kimlik cercevesinde degil, ulusal kimlik cercevesinde tanimlamaya calisiyor. Turkiye cumhuriyeti son donemde Kurt meselesini cozmek icin yeni bir yaklasim denediyse de, fiysakoyla sonuclandi.

Kurt meselesinin cozulememis olmasi, Turkiye icin milyarlarca TL tutarinda harcamaya ve insan kaybina yol acmakta, ayrica moral olarak toplumun yipranmasina neden olmaktadir. Turkiye, eger en bastan bu kadar parayi ve emegi Kurtlerin yogun yerlesim bolgelerine harcasa ve oradaki halkin is ve as sahibi olmasiyla ugrasabilseydi, bugun buyuk olasilikla boyle bir sorunu olmayacakti.

Devrimler: Uc onemli kuresel devrimden ilki  yani topraga yerlesim, Neolitik Devrim, bu topraklarda ortaya cikti.  Turkiye ikinci onemli devrimi yani Sanayi Devrimini zamaninda yakalayamadi. 1800 lu yullarda baslayan devrime Turkiye anca 20. yuzyilda dahil olabildi. Devrim cok onemli bir gelisme. Devrimin baslangicinda disarida kalininca sonradan yakalansa bile etkisini yerli yerine oturtmak kolay olmuyor.

Turkiye 3. Devrimin, yani elektronik iletisim devriminin disinda kalmadi. Gelismis ulkelerke karsilastirilinca geride kalmis gorunse bile kendi kategorisinde iyiye yakin bir konumda.

Kulturel Degisim:  Turkiye’de iki farkli insan grubu iki farkli ulke insani kadar birbirinden farklidir: Turk kulturu, nufusunun buyuk cogunlugu itibariyle Ortadogu kulturune yakin bir toplum olarak dusunulebilir. Bu kulturde, kadinlar ikinci plandadir. Genellikle evde otururlar, cogu bir iste calismaz, ev kadini olur. Kiz cocuklari baski altindadir. Cogu kisa bir okuma yazma egitiminden sonra okula gonderilmez, Kuran kursuna gonderilir. Insanlar bilimle pek ilgilenmezler, kitap okumazlar, tiyatro ve operadan uzaktirlar. Kadin ve erkek bir arada bulunmazlar. Lokantalar, kahvehaneler sadece erkeklerle doludur. Erkekler duzenli olarak camiye giderler. Kimisi inandigi icin, cogu da orada gorunmesi gerektigini dusundugu icin gider.

This slideshow requires JavaScript.

Buna karsilik, toplumun az sayida insani Bati kulturune yakin egitim almistir. Bu insanlar kadin ve erkek birlikte gezerler, kadinlari dislamazlar, lokantaya kadinlarla birlikte giderler, icki icerler, kitap okurlar, tiyatroya, konserlere giderler. Kizlarini okuturlar, erkek cocuklardan ayirmazlar. Bu grupta camiye gidenler az sayidadir, gidenler de bayramdan bayrama gider. Bu grubu kentsoylular diye adlandirmak mumkun. Kentsoylular terimiyle kastettigimiz, en az 3 kusaktan beri buyuk kentlerde yasayanlardir.

Birbirleriyle bu iki grup zaman zaman farkli alanlarda catisma icine girseler de genellikle baris icinde bir araya yasamaya calisirlar. Ancak bu cabada son yillarda oldukca zedelenme oldugu goruluyor.

Tasralilarin demokrasi, dusunce ozgurlugu, yargi bagimsizligi, bilimsel egitim, laiklik, hukukun ustunlugu gibi konularla pek ilgisi yoktur. Daha cok is bulup bulamadigi, evine ekmek goturup goturemedigi gibi temel sorunlarla ilgilidirler.

Kentsoylular icin demokrasi, dusunce ozgurlugu, yargi bagimsizligi, bilimsel egitim, laiklik, kadin-erkek esitligi gibi konular, en az is bulup bulamadiklari, eve ekmek gourup goturemedikleri kadar onemlidir. Bu tur kavramlardan uzaklasilmasi onlari is bulup bulamamak kadar rahatsiz eder.

This slideshow requires JavaScript.

Ilk gruptakiler, kolaylikla ikinci gruba dusman hale gelebiliyorlar. Boylece din, dil, irk, koken gibi farkliliklara bu tur bir gruplasma farki da ekleniyor. Ilk grupta yer alanlar, sehir efsanelerine, safsatalara, dogru gibi gorunen ama aslinda hic bir bilimsel temeli olmayan soylemlere, kiskirtmalara, propogandalara cabucak kapilip ona gore tavir alabiliyorlar. Bu grubun ikinci gruba gore cok daha kalabalik olmasi secim sonuclarinin da bu grup tarafindan belirlenecegini gosteriyor.Bu grubun onemli bir bolumu uzerine dini soylemler oldukca etkili. O nedenle ikinci grubu temsil eden siyasal partiler bile din konusunda farkli soylemlerde bulunmaktan kaciniyorlar.

Egitim: Turkiye’nin en parlak ogrencileri, en cok para getiren islere girmeyi tercih ediyorlar. Yani egitimde asla planlanmamis ama ekonominin isteklerine gore belirlenmis bir yonelis soz konusu.

Son donemdeki duruma bakildiginda, en buyuk talebin fen liselerine yonelmesine karsilik, yonetim, imam hatip lisesi acmayi tercih ediyor.

Turkiye, dunya ortalamasina bakildiginda egitim dalinda cok basarisiz. Arastirma sonuclari gosteriyorki, diger ulkelere nazaran daha cok zaman harcamalarina ragmen ogrencilerimiz daha dusuk basari elde ediyorlar. Buradan 2 sonuc cikiyor: 1. Bizim cocuklar verimli calismayi bilmiyor. 2. Calistiklari seyler dogru seyler degil.

Bir baska neden de su:bir sonraki asamadaki sinavi esas alip ona gore calismalari. Yani ogrenmek, analizde kullanmak amacli ogrenmek yerine sadece ezberliyorlar. Oyle olunca akil yurutmeye dayali sorulari cozemiyorlar.

Ozetle, Turkiye, ogretim sistemini ilkokuldan baslayarak, tumuyle bilimsel temellere oturtmadikca ve bunu yaparken ozgur, sorgulayici bir ortam yaratmadikca, okul sayisini arttirarak, her semtte bir universite acarak ortalama IQ duzeyini yulseltemez, IQ duzeyini yukseltemezse bulus yapamaz, bulus yapamazsa da dunyada iddiali ekonomiler arasina giremez.

Biat Kulturu: Arapca bir sozcuk olan biat, yoneten ve yonetilenler arasinda yazili olmaksizin var oldugu kabul edilen itaat anlasmasi anlamina geliyor. Osmanli’dan gunumuze gelen biat kulturu hala etkisini surdurmektedir. Bunda bilimsel, sorgulayici, analitik egitimin bir turlu tam olarak yasama gecirilememesinin buyuk etkisi vardir.

Turkiye, biat kulturune dayali bu sistem cercevesinde refah artisi oldugu butun donemlerde yeni bir bulus yaparak ya da teknolojiyi gelistirerek degil, onceki donemin birikimini ya da gelecegin gelirini harcayarak refah artisi saglamistir. Erdogan iktidara geldikten sonra ilk 7-8 yil refah artisi yaratmis gibi gorunen modelde, ozellestirilecek kamu kurulusu azaldikca ve ozel kesimin ve hanehalklarinin borclanma sinirina gelip dayanmasiyla gelismenin hizi kesilmis, Turkiye oteden beri hep icinde bocaladigi orta gelir tuzagindan cikmayi basaramamistir. Ulkemiz yukte hafif parada agir teknolojik mallar uretip satarsa ihya olur. Bunun ise tek bir yolu var: Bilime dayali ama yalnizca bilime dayali egitim.

Bilim disi egitimle yetisen insanlarin arasindan bulus yapan, teknoloji gelistiren insanlar, dunya capinda sanatcilar, edebiyatcilar, yazarlar, muzisyenler istisnai olarak cikar, onlari da sistem harcar. Ornegin: III. Murat, Takiyuddin’in kurdugu gozlemevini cesitli dedikodulara inanarak 1 gecede yiktirmistir. IV. Murat, kendi yaptigi balmumu kanatlarla Galata Kulesi’nden Uskudar’a ucan Hezarfen Ahmet Celebi’yi ‘tehlikeli’ bularak surgune yollamistir. Turkiye, dunya capindaki sairi Nazim Hikmet’i ‘komunist’ oldugu icin hapislerde surundurmustur. Yetistirdigi sayili klasik Bati Muzigi bestecilerinden Fazil Say’i, ‘Omer Hayyam’ a ait oldugu sanilan bir rubaiyi sanal ortamda tekrarladigi icin, bir kalemde silmistir. Biat kulturunden cikilmadikca, ilerlemek mumkun degildir.

Hukuk: Toplumu yonetenlerin kendi cikardiklari ve uyulmasini denetlemek durumunda olduklari yasalara uymamalari toplum icin olumsuz bir referans oluyor. Turkiye kurallar acisindan son derece zengin bir ulkedir. Sorun, getirilen yasalara, kurallara uymama gelenegidir.

Bir baska mesele de af yasalaridir. Ozellikle vergilerle ilgili olarak zamaninda odeme yapmayanlar ya da bir sekilde kural disi davrananlar icin sik sik af cikarilir. Sonucta vergisini zamaninda odeyenler cezalandirilmis, zamaninda odemeyen odullendirilmis olacagi icin kurallara uyan insanlarin da kural disi davranmaya ozenmesi soz konusu olur.

Kurallar yalnizca yasalara saygi gosterenleri ve sesi cikmayanlara uygulanir hale geldikce, bu sekilde davranan insanlar da kendilerinin aptal yerine kondugunu dusunerek digerleri gibi davranmaya yonelirler ve toplum giderek kurallara uymayanlarin cogunluga ulastigi bir yapiya donmeye baslar.

Turkiye’nin Gelecegi

Buraya kadar sayilan devrimlere baktigimizda iki durum dikakri cekiyor:

  1. Devrimler arasi gecen zaman kuculuyor. Tarim devrimiyle ilk sanayi devrimi arasinda yaklasik 12 bin yil gecti. Endustri devrimleri arasindaki sureler 100 yilin altina indi. Endustri 3 ve endustri 4 arasinda gecen zaman 70 yildir.
  2. Insan emegine ihtiyac azaldi.

Endusti 4. Devriminde Turkiye’nin rolu bu devrimin gerektirdigi makine ve robotlari onlarin yazilimlarini yapmak degil, bunlari satin alip kullanarak gerekli uretimi yapmak olacak. Turkiye’nin bu devrimin yaratacagi tsunamiye hazirlanmasi gerekiyor:

  1. Sanayi odalarinin onderliginde yuksek kalitede eleman yetistiren bilim liselerinin kurulmasi gerekiyor. Burs verilmeli ve kayitt tesvik edilmeli.
  2. Universitelerde bilim dallarina donus yapilmali.Iktisadi Idari bilimlarin kontenjanlari dusurulmeli, cunku ihtiyac azalmakta.
  3. Bu devrimle olusacak issizligi azaltabilmek icin tarim ve hayvancilik politikalarini, bu alanlarda verimliligive uretimi arttiracak bicimde ele almak lazim.
  4. Butun bunlari yapabilmek icin insaati birakip cevreye bakmak gerek.

Siyasal anlamda da yapisal reformlar gerek: anayasa degisikligiyle baslanmali. Sistemi Bati ulkeleri duzeyine ciakrabilmek icin demokrasiyi, ozgurlugu, dusunce ozgurlugunu, hosgoruyu, kisi haklarinin korunmasini en ust duzeye cikaracak ve kisitlanmasi halini savas gibi cok zorunlu hallerle sinirli tutacak duzenlemelere gidilmesi gerekiyor. Anayasa kuvvetler ayrimini tam olarak vurgulamali. Yasama, yurutme yargi erklerinden birinin otekine ustunlugunu onleyecek bir yapida olmalidir. Secim sisteminde baraj uygulamasi kadirilsin, milletvekilliginde sure sinirlandirilmasi ve dokunulmazliklarin kaldirilmasi bu degisikliklerden sayilabilir

Turkiye’nin bugun ki egitim sistemini kokten degistirmek gerek, tumuyle bilimin egemen kilinmasi lazim.

Hakim ve Savcilar Yuksek Kurulu tumuyle siyasal iktidar disinda kendi mesleki sinirlari cercevesinde sistemi, atamalari, terfileri yonetecek hale gelirse bu alandaki tartismalar onlenebilir.

Ekonomide buyumenin ithalata bagimli yapidan kurtarilmasi ve cari acigin dusurulmesi ekonomik alandaki yapisal reform adimlarindan en onemlisidir.Ic tasarruflari arttirmak veya uretimin ithalata dayali yapisini yerdi girdilere yoneltmek.

Enerji kaynaklarinda gunes, ruzgar eberjisi ve biyoenerji gibi alanlarda adimlar atilmasi gerekiyor.

Turkiye son 15 yilda 2 tren kacirdi. Biri 2001 krizi sonrasi duzeldiginde ikincisi de 2005 yilinda Avrupa tam uyelik muzakerelerine baslandiginda. Mali durumumuz bu iki donemde de iyiyken yapilmasi gereken sey Egitim, huku, vergi, dis acigi dengeleyecek yatirimlarin tesviki gibi alanlarda yapisal reforma girismek. Ancak olmadi.

SON SOZ: Ilginc bir bicimde bugun esnaf, kendi iktidarina son verebilecek en onemli guc gibi gorunuyor.

 

Hoscakalin,

-Ece

Posted in Turkey

Turkey’s Identity Crisis

Think about a country that is 96% Muslim (I believe in reality this number is way lower than the official one), and although alcohol is forbidden by their religion, their national drink is ‘Rakı’; a hard liquor with 40% alcohol. Imagine a country that ranks in the top 5 most Facebook users, top 10 most YouTube users, and top 6 most WhatsApp Users  in the World, and yet still prefers socializing mostly by going out with their friends, no matter how broke they are, and paying random visits to their neighbors or family members. A country that follows the latest technological trends, buys the latest version of their favorite cellphones, but still uses a printed plane ticket rather than a QR code at the gate because it feels ‘safer’.

15124761830.34228200

Think about a country that admires, respects  their gay and transsexual music stars deeply, but when their own family member admits that they are homosexual, it is (in most families) absolutely unacceptable.

fft16_mf610691
Two famous stars of Turkey, Bulent Ersoy (on the left), who is the first very well known transsexual singer in Turkey and Zeki Muren (on the right), who was openly gay.

When I tell you ‘think about China’ or ‘Think about the USA’ or ‘Think about Kenya’ or ‘Think about France’ what do the people look like? What is the religion like? How about the culture? Which continent are they located in? You have most of the time a somewhat clear picture in your mind. But when it comes to Turkey… The picture gets a little blurry for everyone.

My country, Turkey, has been in so-called identity crisis since its birth in 1923. This makes me sad because Turkey has SO MUCH potential to thrive, to be unique, to be successful in many many ways. However, In my opinion, it is this so-called identity crisis that is preventing it from moving forward.

I’m pretty sure some people will be surprised or maybe even upset that my very first post about Turkey is not about how breathtaking its nature is or how  its history is mind-blowing. I will talk about those later for sure. But first, I chose an issue that I have been wanting to write about for a long time. I’m not a historian, politics major or sociologist. Thus, only my opinions are discussed here. I just want to make sure that nobody gets offended  since I’m going to touch on some sensitive topics here.

b7520734e9d067765903bf7b76ab6ade--turkish-people-turkey
Little Turkish girl smiling at the camera 🙂

Turkey is one of the two countries in the world that has its soil on two different continents (the other one is Russia): Europe and Asia. So can we count Turkey as one of the eastern or one of the western cultures? Culturally speaking, it would be safe to say my country is a lot closer to Asian cultures than European ones; highly hierarchical, collectivist, and engraved with very old roots of traditions. Turkey was the home for some of the oldest civilizations that are known:  Hittites, Lydians,  Ionians, and Urartus. Also, it was home to Byzantines, Romans, and finally, Ottomans. Each of them worshiped different Gods, lived under different rulers with different rules. Years of immigration from Asia – including east Asia and the middle east-, European countries such as Macedonia, Bulgaria, Greece, Romania, Hungary created such an interesting mixed blend.

2faces
Two completely opposite faces of Turkey. Of course there is a grey area in between. But this picture illustrates the two ends.

Since the Republic of Turkey was founded by one of the greatest minds ever existed on Earth, Mustafa Kemal Ataturk, a lot of things have changed. When he ended the monarchy and brought democracy, I think Turks were not ready for this change yet. It was a huge step forward, which I will explain here later. Ataturk changed the alphabet from Arabic script to Latin alphabet so that we could improve in world literature, science and technology. He shut down religious schools so that the focus would be science and there would be equality between women and men. Ataturk reformed the clothing style from a traditional to a western look, so that we could set our eyes on more modern. He knew that how we look represented how we think. So we needed to change. He gave voting rights to women before Italy, France, Switzerland, Japan, or China did.  By the time 19th Amendment granted the ballot to American women, it was 1920. But let’s remember, the USA was founded on July 4, 1776 and when demand for the enfranchisement of American women was first seriously formulated at the Seneca Falls Convention, it was 1848. So America waited 144 years whereas Ataturk did this in just about 10 years. That is why these quick changes were not very welcomed by some traditional and/or conservative Turks.

before ataturk
Ottoman Fashion Before Ataturk’s Clothing Reform
afterataturk
Fashion in Turkey After Ataturk’s Clothing Reform

His reforms, victories and patriotism are the reasons why most of the Turks have been thankful to him. Unfortunately I said ‘most’, because there was a considerable amount of Turkish people who didn’t like what Ataturk did. They didn’t like this change at all. They felt like they were suppressed. Even though there was the freedom of religion, freedom of thought, this group of people  didn’t like the fact that religious schools and institutions were shutting down, the religious outfits were gone, and Arabic script, in which the original language Quran was written, was all gone. All happened in a relatively very short period of time as well and that created uneasiness among people.

Another possible reason for Turkey’s identity crisis might be the ‘Nationalistic Indoctrination’ that Ataturk had to implement those days in order to build a republic from scratch. Because he needed a reason to unite everyone against the Monarchy (Power of Sultan) and knowing the behavior and culture of the Turks very well, nationalistic approach was the best way to go: modern nation had to become homogeneous in terms of culture, religion, language and national identity. This meant bad news for minorities. Especially for the Armenians, Greeks, and Kurds. They paid a price while Turkish Republic was being born. It’s my belief that with the early death of Ataturk at the age of 57, a big void had opened in Turkey’s heart. People in charge thought to themselves: “Everything is still new, Ataturk would have known what to do, how to run the country, how to bring back all those minorities together, but now… He is gone!! What the heck are we going to do??”. This early loss and the dependence of the baby republic to its father created a big big problem later in shaping the identity of the nation.

This slideshow requires JavaScript.

The mourning Turkish nation after ‘Father of Turks’ Ataturk dies on November 10, 1938.

Without a ‘father’ figure, Turkey was lost: the baby republic had just lost the only parent it had. Now, it was going to grow up with self-esteem problems, and it will have painful, angry adolescence years… Actually by the end of this post you will have realized that Turkey would never learn from its mistakes or, in other words, would never actually be a grown up due to its relentless search of another ‘father figure’.

1960, 1962, 1971, 1980, 1997, 2007, 2016… Marks the military coups and military coup attempts in Turkey. In one of which, the president of the country was hanged in public. Many arrests, torture in investigations, lost jobs, soldiers wandering around the streets with machine guns and tanks. These caused instability and fear in the nation and as we all know, fear eventually leads to wrong decision making.

coops
Leftovers from the Coup Attempt on July 15, 2016

Since the beginning, we have been divided, constantly: Students fought with police, ‘Sunni’s fought with ‘Alevi’s, leftists and rightists killed each other, military was against the government, Kurdish vs. Turkish, women with veil vs women without veil,  and now, pro-government conservatives versus anti-government democrats. We have been always and we still are…DI-VID-ED.

The assassination attempt for Pope John Paul II took place on Wednesday, 13 May 1981, in St. Peter’s Square at Vatican City. A Turkish extreme nationalist Mehmet Ali Ağca was the assassin who murdered left-wing journalist Abdi İpekçi on 1 February 1979, and later shot and wounded Pope John Paul II in 1981, after escaping from a Turkish prison. This opened a whole can of warms. Later, in the light of a highway accident, the Turkish nation learned about the existence of ‘Secret State’: a combination of nationalists, mafia, police and the rich: On the surface, the government was ruling, but the secret state was the one who was actually running the country.

Journalists who attempted to investigate ‘Secret State’ later, were all going to be assassinated so that nobody else could dare to write about them again.

Many singers, journalists, writers, poets (including the writer of the Turkish National Anthem) were forced into exile. Most of them died far away from their own land.

Now for the past 15 years, the same single party has been ruling us; The conservative ‘Justice and Development Party’ won the elections in 2002, 2007, 2011 and 2015 with almost 50% of the votes (again you can clearly see that we are divided). My country is clearly deteriorating in the hands of a dictator leader and this 50% is OK with that. The current President, and 3-times-elected former Prime Minister Erdogan knows how to manipulate Turkish nation, so well that in every speech of his, he mentions ‘us’ and ‘them’ and each time, the number of his supporters grows. He says: “We are the good ones (conservatives), we are hard workers, we are villagers, laborers, farmers, and they (meaning democrats) are mocking us! they are terrorists, anarchists, OR alcoholics, atheists, OR they are rich and educated, they think they are better, smarter than ‘us'”

This slideshow requires JavaScript.

Why I mention Erdogan here is the fact that how well he used this ‘identity crisis’ of Turkey for his own good to become the absolute power:

  • He knew that with the failing coalitions and the former disastrous female prime minister, and for the obvious historical reasons, Turkish people would vote for a ‘self sufficient’ ‘male’ figure with a ‘strong personality’.
  • In the beginning of his term he was talking about reuniting with minorities; he played us well. The first time he was elected, he re-opened an Armenian church in Van after 100 years, he lead the way to open a Kurdish TV channel and a radio station. He seemed friendly, fatherly, kind of liberal-conservative. Economy was improving and unemployment rate was diminishing. Then in just a few years, everything has turned and he revealed his and his party’s real identity. He started to suppress the media, arrested people as he liked, tried to raise drinking age to 24, made the relationship with Kurds worse, opened more and more religious schools, stole money from the government assets, made the judicial system corrupt, and so on.
  • He was aware of the fact that we had been going through self-esteem problems: We were not ruling the world like once Ottoman Empire did and we were not as strong anymore as in those times Ataturk brought us together, we were weakened by military coups and fights between divided groups. Having been rejected by European Union so many times, we were feeling frustrated, degraded. He saw this status quo as an opportunity to promote himself as a hero and in his hate speeches he made it clear that: “We don’t want Europe, we don’t need European Union”. Suddenly everybody was in agreement with him as if they were all hypnotized: “Yeah! Why do we need Europe?” He literally finished almost our all relationship with the West and he pushed us towards the Middle East, where people adore him and he could reign like a king.
  • He was aware of that suppressed anger people had towards Ataturk and his democratic republic. He used this in his speeches, everywhere he went.
  • He knew well that he could divide us pretty quickly. With the chaos he created each time, he knew he would split the opposition parties’ votes.

turkish_people3

I feel like Turkish nation has been in some sort of Stockholm Syndrome, which is a condition that causes hostages to develop a psychological attachment with their captors as a survival strategy during captivity. Psychologist, former FBI agent Thomas Strentz states, “the victim’s need to survive is stronger than his impulse to hate the person who has created the dilemma.” A positive emotional bond between captor and captive is a “defense mechanism of the ego under stress”. Some of the people who voted for him in the first place want to keep him in power because they are afraid that without Erdogan, everything will be worse, they will lose their jobs, their food, their lands. The sad fact is, everything has already been going downhill, but their denial is blindfolding them.

Turkey’s Problem Explained

Final words… Here comes the question: Now what? When is this problem with our identity will be solved? My answer is when we stop looking for one. Maybe we don’t need to belong west, or east. Maybe we should create our very own identity. Call it ‘Turkish Way’ of doing things. An identity that cares for others, value family, respect people, works hard,  thrives for advancement, improvement, production, believes in religion and respects non-religion, sees people through without labeling them, known as being self-sufficient and self-confident. But most importantly, an identity that doesn’t require a savior, a leader, a father figure to function…

As Ataturk said: “If you feel desperate one day, don’t wait for a savior. Be the rescuer yourself.”

“Şayet bir gün çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı kendiniz olun.”

Mustafa Kemal Atatürk

 

-Ece